CUMHURİYET GAZETESİ – 17.8.2022

 

1- Dövizi kontrol altına almak için çıkarılan Kur Korumalı Mevduat nedeniyle Hazine’den şu ana kadar 60 milyar TL’nin üstünde para gitti. Halkın parası, parası olanlara gitti aslında. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Hazine kaynaklarının bu tür uygulamalara gitmesini nasıl okumak gerekiyor?

Eylül 2021’de başlayıp Aralık 2021’de sonlanan Merkez Bankasının 400 baz puanlık faiz indirimleri sonucunda TL’de değer kaybı, yüksek enflasyon ve dolarizasyon ile karşı karşıya kaldık. Ekonomi yönetimi Türk lirasına olan güvenin sağlanabilmesi için dövize endeksli bir enstrüman olarak Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasını başlattığını açıkladı. Kur riskine karşı kendisine güvence arayan kesimler için bir alternatif olan KKM, bir süreliğine kurun yükselişini dizginledi, Ağustos’un ikinci haftasında 1,2 trilyon TL’lik hacme ulaştı. Ancak TL mevduatlarından KKM’ye geçenlerin kur farkları Hazine’ye, döviz tevdiat hesaplarından (DTH) geçenlerinki de TCMB’ye yük oldu.

DTH’den KKM’ye geçenlere TCMB’den ne kadar kur farkı ödendiği bilgisine ulaşamıyoruz ama TL’den KKM’ye geçenlerin Hazine’ye maliyetini aylık bütçe gerçekleşmelerinden görebiliyoruz. Kur farkı ödemeleri bütçede ekonomik-mali transfer harcamaları içinde yer alıyor. Aslında bu transfer harcamalarının özelliği, ekonomik büyümeyi teşvik edici olmasıdır ve bu amaca ulaşmada da içinde KOBİ’lere hibe ve finansman destekleri, yatırım teşvikleri, teknoloji odaklı sanayi hamlesi destekleri, bireysel emeklilik devlet katkısı ve konut hesabı devlet katkısı gibi kalemler bulunuyor. Dolayısıyla KKM için bütçeden ödenen kur farklarının ekonomik-mali transferlerle ulaşılacak amaçlarla bir ilgisi kurulamaz. KKM nedeniyle vergi gelirleriyle beslenen bütçemizden Temmuz ayı itibariyle toplam 60,6 milyar TL’lik ödeme yapıldı. Bu tutar, toplam ekonomik-mali transferlerin %73’i olup, gerçek anlamda ekonomik büyümeyi destekleyecek ve büyüme patikasını çizecek KOBİ’lere, girişimcilere hibe ve destekleri, yatırım teşvikleri gibi transferlerin toplamı ise ekonomik-mali transferlerin payı üzerinde çok büyük baskı yaratıyor. Ek bütçe kanunuyla KKM kur farkı için eklenen ödeneğin de 1,5 katının üzerine çıkılmış oldu. Öte yandan KKM için Temmuz’da ödenen tutar o aydaki vergi gelirlerinin %14’üne ulaşmış durumdadır.

KKM kur farkı ve getirisinde stopaj oranı 0’dır. Bir başka deyişle bu getiriyle ödeme gücü artanlara, TL’ye olan teveccühün artması, kur sıçramalarının oluşmaması için vergi avantajı sunuluyor. Bu durum verginin mali amacını da gelir dağılımında adaleti sağlama amacını da zedeliyor. Geldiğimiz bu noktada KKM’nin Hazine’ye yükünün ne olacağını ve vergi gelirlerinin ne kadarının ödeme gücü artanlara aktarılacağını tam olarak belirlemek güç. Para politikasında fiyat istikrarını sağlamaya yönelik kararlardan uzaklaşılmasının toplumsal maliyetini yaşıyoruz.

2- Bütçe açığının finanse edilmesi için önümüzdeki dönemde vergi oranlarının artırılması yoluna gidilebilir mi? Yurttaşı yeni vergi yükü bekliyor mu?

2022’nin olumsuz makroekonomik koşullarına ilişkin isabetli tahminlerde bulunmadan 2022 bütçesinin hazırlanmış olması, diğer deyişle “bütçenin doğruluk ilkesi”nden uzaklaşılmasıyla bütçe “kadük” kaldı. Bütçe giderleri için ayrılan ödeneklerin, kur sıçramaları ve enflasyonist süreç nedeniyle yetersiz kalacağı anlaşılınca 7 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazete’de Ek Bütçe Kanunu yayımlanarak yürürlüğe girdi. 1,7 trilyon TL bütçe gideri, ek bütçeyle 2,8 trilyon TL’ye genişledi. Bütçe gelirlerinde yeni hedef de 1,5 trilyon TL’den 2,5 trilyon TL’ye çıktı. Dolayısıyla ek bütçede bütçe giderlerinin yanında önemli düzeyde bütçe geliri planlandı.

Yılın ilk 6 ayında bütçe giderlerinin %41,4’ü kullanılırken, tahmin edilen bütçe gelirlerinin de %50’si elde edilmiş bulunuyor. Bütçenin şimdilik harcadığından fazla geliri var. Bu durumu gerekçelendiren ve ekonomi yönetiminin elini güçlendiren en önemli faktör, enflasyonla birlikte artan vergi gelirleridir. Yüksek enflasyon nedeniyle 2022 yılı vergi gelirleri beklentinin üzerinde artış gösterdi. Bir yandan firmaların enflasyon nedeniyle artan nominal kârları gelir/kurumlar vergisine tabi olurken, diğer yandan kurdaki yükselişle pahalılaşan ithal ürünlerden alınan dış ticaret vergileri, içeride KDV, ÖTV gibi tüketim vergilerinin hasılatı daha da yükseliyor. Bu yılın başından itibaren her ne kadar asgari ücret tutarına kadar olan ücretler gelir vergisinden istisna edilse de Temmuz ayında ücretlilere verilen enflasyon farkı (zam diyenler de var) ücretleri nominal olarak artırırken, verilen enflasyon farkının önemli bir kısmı gelir vergisine gittiği için de vergi hasılatı artıyor.

Dolayısıyla bütçe açığının vergi oranlarının artışıyla finansmanı bir yana, enflasyonun da bizzat bir vergi olduğunu hatırlamakta fayda var.

Ancak vergi gelirleri yüksek kur ve enflasyon kaynaklı artarken, bütçe giderlerinin maliyeti de aynı nedenle artar. Ek olarak bütçenin kalan kısmının seçim atmosferinde kullanımıyla bütçe giderlerindeki hızlı artış kaçınılmaz olur ve mali disiplinden uzaklaşılır.

3- Yüzde 80’i bulan bir resmî enflasyon var, Kur 18 lirayı aştı, bu alanda neler öngörüyorsunuz, ne tür riskler var?

TÜİK’in açıkladığı Temmuz ayı enflasyonu piyasa beklentilerinin altında kaldı. Son dönemde TÜİK madde gruplarında fiyat artışlarını açıklamasa da özellikle gıda fiyatlarındaki yükseliş dikkat çekici. Gıda TÜFE aylık %3,15 artışla yıllık %94,7’ye ulaştı. Üstelik Gıda TÜFE, Gıda ÜFE ile birlikte yükseliyor. Gıda ÜFE ise aylık %4,7 artarken yıllık %136,8 yükseliş kaydetti.

Temmuz ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup %6,98 ile sağlık olurken, yıllık Sağlık TÜFE %48,44’e yükseldi. Sağlık ile ilgili fiyat artışlarının önümüzdeki aylarda ÜFE’den besleneceği anlaşılıyor. Çünkü ÜFE’de temel eczacılık grubunda Temmuz’da aylık artış %15,2 olarak gerçekleşirken, yıllık bazda %66,9’a ulaştı.

Temmuz ayında enerjide ÜFE %12,3 artarak yıllık %350’ye ulaştı. Elektrik, gaz grubunda ÜFE artışı aylık %19’a çıkarak yıllık bazda %442 oldu. Dolayısıyla ÜFE’den TÜFE’ye geçişkenlik sonucunda sonbahar aylarında enflasyondaki tırmanış devam edecek.

– Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları nelerdir, çözüm için neler öneriyorsunuz?

TL’nin değer kaybı sonucu yoksulluk derinleşirken, nüfusun dar bir kesimi milli gelirden daha fazla pay alıyor, bu durum gelir dağılımını daha da bozuyor. Ücretli kesim büyümeden refah payını alamıyor. Bireyi, büyüme ve kalkınmanın odağına koymak gerekiyor.

Hem ihracat hem üretimde maliyetler dövize endeksli. Firmalar geleceklerinden kaygı duyuyorlar. Dış ticaret haddi, tarihi düşük düzeylerde. İhracatın ithalata bağımlı yapısını değiştirecek üretim hamlesinde kamu sektörü etkin rol üstlenmeli.

Gelişmiş ülke merkez bankaları büyümeden taviz vermeden enflasyonla mücadeleyi sağlayacak para politikası kararlarına birbiri ardına imza atarken, Türkiye’de enflasyonla mücadelede politika tedbirleri alınmıyor. TL’ye değer kazandırıcı para politikası uygulamalarına geçilmesi gerekmekte.

Türkiye’nin risklerini azaltarak dış finansman güçlüğünü aşması gerekirken Moody’s kredi notumuzu B2’den B3’e düşürdü. Not düşüşünün cari açık ve dış kaynak girişi üzerinde negatif etkisi olacak. TCMB rezervlerinin güçlendirilmesi mevcut dış yükümlülükleri karşılama kapasitemizi güçlendirirken, dış finansman sağlayacak uluslararası kuruluşlar ve hükümetler nezdinde Türkiye’nin kredibilitesini artıracak.

– Yıl sonu büyüme, işsizlik, faiz ile ilgili öngörüleriniz neler, bu alanlarda ne tür riskler var? 

%60’ın üzerindeki negatif reel faiz TL’den kaçışı hızlandırıyor, tasarrufları cezalandırıyor. Politika faizi 8 aydır %14’de sabitlense de hem tüketici kredi (ihtiyaç, konut, taşıt) faizleri, hem ticari kredi faizleri, hem de Hazine’nin iç borçlanma faizleri politika faizinin iki katından fazla. Krediye erişimin artan maliyeti üretimin de maliyetini yükseltirken büyümede ivme kaybı yaratacak. 2021’de %11’lik büyüme, gevşek para politikası ve kredi genişlemesine dayalıydı. Bu büyüme oranına ulaşıldı ama buna enflasyon, dış ticaret açığı ve dolarizasyon eşlik etti. Son yıllarda küresel büyüme oranının üstünde büyüyen ekonomimiz, 2022’de küresel büyüme oranının altında kalacak.

TÜİK’in açıkladığı son işsizlik oranı %10,3 olsa da, geniş tanımlı işsizlik %20,4 ile çok yüksek. Geniş tanımlı işsizlikte artık iş bulma ümidi kalmayanlar var. Genç işsizlik oranı da yükseliyor, oysa gençler bizim geleceğimiz. Ayrıca işgücüne katılan erkek sayısı kadının iki katı, kadın istihdamı için çözüm şart. Önümüzdeki aylarda işsizlik oranının düşmesini engelleyecek hatta artışına neden olacak iki etken görünüyor. Bunlardan biri, Temmuz’da ücretliye verilen enflasyon farkının işverene artan maliyeti, diğeri de ekonomik aktivite düzeyindeki yavaşlama.

Prof.Dr. Binhan Elif Yılmaz

17 Ağustos 2022

 

Diğer Yazılarım