Cumartesi, Nisan 20, 2024
Ana SayfaVİYANA : SANAT-MÜZİK-TARİH ÜÇGENİNDE BİR BAŞKENT

VİYANA : SANAT-MÜZİK-TARİH ÜÇGENİNDE BİR BAŞKENT

 

Viyana; Avusturya Cumhuriyetinin başkenti. Orta Avrupa başkentleri içinde müzik, sanat, kültür ve tarihi ile ön sıralarda yer alan düzenli, şık, elit bir şehir. Nüfusu 2 milyona yakın, resmi dil Almanca.

Ülkenin kuzeydoğusunda yer alan Viyana, çevre ülkelerin başkentlerine oldukça yakın. Bratislava’ya 65 km, Budapeşte’ye 240 km, Prag’a ise 290 km uzaklıkta.

Viyana, 600 yıl boyunca yönetiminde kaldığı Habsburg Hanedanlığının 1440 yılından itibaren hem ikamet yeri hem de Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğundan, yüzyıllar boyu biriktirdiği miras sayesinde Avrupa’nın en zengin sanat, kültür, tarih ve müzik merkezlerinden biri olmuş. Viyana’ya seyahat ettiğinizde Alpler ya da çevre güzellikleri değil de şehri görme isteğinin asıl nedeni, işte bu zenginliğin içindeki yaşamı ve yerleşimi görmek, böyle bir tarihin sokaklarında kaybolmak belki de.

Günümüze gelene dek yerleşimde fazlasıyla değişiklikler yaşamış bir şehir, Viyana. Bu şehir, 19. yüzyıla kadar merkezde St. Stephan Katedrali’nin olduğu, küçük ve eski bir şehir merkezi ile etrafında yüzlerce yıl önceden kalma, Osmanlı ve Fransız saldırılarıyla bir kısmının harap olduğu büyük bina, bahçe ve anıtlarla çevrili göreceli olarak daha büyük bir çevreden ibaretti.

Bu alışılmadık yerleşimin nedeni, 16. yüzyılda inşa edilen ve eski şehir merkezini çevreleyen devasa surların varlığıydı. Sadece surlar değil, aynı zamanda duvarlar, çıkıntılar ve geniş hendekler de mevcuttu. Surların dışında ise, Osmanlı’nın Viyana kuşatması bittiğinde imparatorluğun doğusundaki genişleme nedeniyle nüfus artışı yaşandı. Bu nedenle 1857’de İmparator Franz Joseph’in eski şehri tahrip etmeden, genişleyen şehri korumak için yeni bir planı vardı. Planı, eski duvarları yıkarak ve onları modern binalar ve geniş bahçelerle değiştirerek Viyana’nın iki bölgesini birleştirmekti. Surların kaldırılması ve yapılaşma 30 yıl sürdü. Bu sayede eski şehri çevreleyen ve 5,5 km uzunluğu olan çok geniş bir bulvar elde edildi. Bugün Ringstraße olarak adlandırılan bulvarda şehrin kültürünü yansıtan binalar, anıtlar ve parklar inşa edildi. Ancak 2. Dünya Savaşı, pek çok canlının yanında cansız binaların, kiliselerin ve anıtların da tahrip olmasına neden oldu. Savaşın ardından on yıl içinde tüm Avusturya’yı da kapsayan büyük bir toplumsal çabayla, Avusturya’nın geçmişindeki ünlü ve eski semboller yeniden yaratıldı. Viyana bugünkü son görünümüne, 1955 yılında kavuştu.

VİYANA GEZİ ROTASI

Viyana’nın son halini görmek için bu şehire ulaşmak oldukça kolay. Eğer İstanbul’dan gidilecekse, THY ile her gün karşılıklı dört sefer, Pegasus Havayolları ile de her gün karşılıklı iki sefer var. Seyahat yaklaşık 2 saat sürüyor. Havalimanından şehir merkezine ulaşmak için CAT ya da S7’ye binmek gerek. CAT adlı havaalanı otobüsleri, hızlı fakat pahalıdır. S7 trenleri ise daha hesaplıdır (4.2 Euro). Tren ile Floridsdorf yönüne doğru 8. durak olan Wien Mitte durağında herkesin ineceğini göreceksiniz. Çünkü Wien Mitte, hem şehir merkezi hem de ana aktarma istasyonudur.

Viyana’yı yürüyerek 2-3 gün içinde gezmenizi sağlayacak bir ‘Gezi Rotası’ hazırladım. Anıtlar, şehir sembolü olan binalar, kafeler, önemli bulvarlar, kiliseler ve en önemlisi saray ve müzelere neredeyse hiç yorulmadan, aynı yerden iki kez geçmeden, evinize döndüğünüzde “göremediğim yerler kaldı” pişmanlığı yaşamadan işinize yarayacak, yol haritası kıvamında bir ‘rota’.

Bu Gezi Rotasının yanında tüm şehre ait Kiliseleler, Saraylar, Müzeler, Semboller, Anıtlar, Parklar ve Kafelerin tarihi, sanatsal bilgileri, fotoğrafları ve ilginç ayrıntıları için 7 başlıkta bir de Viyana gezi yazısı dizisi hazırladım. Bu Gezi Rotasını okurken gezip görebileceğiniz tüm bu yerlerle ilgili bilgiler için linklere tıklayın, sizi 7 başlıklı yazı dizisine götürecek.

İki gün içinde yürüyerek 8 anıt, 4 cadde, 10 kilise, 22 müze, 9 meydan, 3 saray (iki saraya yürüyerek ulaşmak zor, metroyla gideceğiz), 4 park ve 14 şehir sembolünü görecek, tanıyacak ve çok memnun kalacaksınız. İyi gezmeler .)

BAŞLIYORUZ…

Viyana’nın kalbi Stephansplatz’da (Stephan Meydanı) atıyor. Bu meydan turistlerin uğrak yeri ve tüm gün-gece oldukça hareketli. Meydana adını veren en önemli yapı, St. Stephan’s Katedrali. 1147-1160 yılları arasında inşası tamamlanan en ünlü Katolik kilisesi ve başpiskoposluk merkezi.

Stephanplatz’a çıkan üç önemli cadde var. Graben Caddesi, Karntner Caddesi ve Rotenturm Caddesi. Roterturm caddesi sizi Tuna kanalına götürecek. Ama Tuna’ya inmek için henüz erken. Çünkü Graben ve Karntner caddelerinde görmemiz gereken yerler var.

Graben Caddesi, 14. yüzyıldan itibaren pazar yeri, festival merkezi gibi değişik amaçlarla kullanılmış. Hofburg Sarayı ve St. Stephan’s Katedrali arasında bulunan bu ünlü caddede, şimdilerde tanınmış lüks markaların mağazaları, palaslar ve bir çok tarihi kafe bulunuyor.

Graben caddesi iki önemli anıta ev sahipliği yapıyor. Leopold Çeşmesi ile Veba Sütunu. Leopold Çeşmesi yangına karşı bir önlem olarak inşa edilirken, Veba Sütunu veba salgınları nedeniyle büyük kayıplar veren Viyana’nın salgından kurtuluşunun en büyük simgesi olarak meydana yerleştirilmiş.

Graben Caddesi üzerinde lüks mağazalara ve hediyelik eşya dükkanlarına bakarak ilerlerken sağda sokak aralığında St. Peter’s Kilisesi, sokaktan taşarcasına heybetiyle herkesin dikkatini çekecektir. Eski bir Roma kilisesinin yerine 1700’lerde inşa edilmiş, Viyana’nın en eski ve tarihi kilisesidir.

Graben Caddesinin bitişi ile beraber yol sizi sağa Kohlmarkt sokağına yönlendirecek. Bu sokağa girdiğinizde Hofburg Sarayı’nı tüm ihtişamıyla karşınızda bulacaksınız. Burası aynı zamanda Michaelerplatz (Michael Meydanı). Bu meydan, Roma İmparatorluğunun kalıntılarının da korunduğu geniş ve görkemli bir meydandır ve şehrin tüm tarihini yansıtmaktadır. Hatta 1990’larda yapılan arkeolojik kazılar, unutulan Roma evlerini ve modern görünümün altındaki diğer yapıların kalıntılarını ortaya çıkarmıştır. Viyana’nın antik tarihinin bu kalıntılarını herkesin görmesi için açık bırakılmış durumdadır.

Michaelerplatz’den Hofburg Sarayı’na girmeden önce, İmparatorluğun cemaat kilisesi olan ve 1220-1252 yılları arasında inşa edilen St. Michael Kilisesi dikkatinizi çekecektir.

Hofburg Sarayına giriş, Michaelerplatz’dandır. Sarayın giriş kapısı olan Michaelertrakt, hem anıtsal bir giriş kapısı hem de çok süslü bir Barok geçididir. Michaelertrakt’ın sağında ve solunda herkesin durup baktığı Herkül’ün etkileyici heykelleri ile dekore edilmiştir: denizde güç ve karada güç heykelleri. Michaelertrakt’ın sol tarafında İspanyol Binicilik Okulu (Spanische Hofreitschule), Kış Binicilik Okulu (Winterreitschule), sağ tarafında Gümüş Müzesi (Silberkammer) bulunmaktadır.

Michaelertrakt’dan geçildiğinde sarayın en büyük avlusu olan In der Burg (Innenhof)’a çıkılır. Avlunun ortasında İmparator Franz I.’in heykeli bulunmaktadır. Sağdaki kanat olan Amalienburg, İmparatoriçe Sisi’nin yaşamını sürdürdüğü Sissi Müzesi (Sissikammer)’nin olduğu bölümdür. Amalienburg Kanadının belirgin özelliği, Güneş saati ve Barok saatin bina duvarında sergilenmesidir.

Avludaki Chancellery Kanadında ise, önce Napolyon’un sonra da İmparatoriçe Sisi’nin eşi İmparator Franz Joseph’in yaşam alanı olan İmparatorluk Daireleri (Kaiserapartments) bulunur. İmparatorluk Dairelerinin olduğu bu kanadın tam karşısında kalan kısım ise Leopold Kanadı adını alır ve bu bölüm günümüzde Avusturya Cumhurbaşkanı’na aittir.

İn der Burg avlusunun sol tarafında yer alan Schweizertrakt’dan, Sarayın 1552 yılında eklenen ve Rönesans tarzında mimariye sahip binalarının olduğu Alte Burg avlusuna geçilir. Burada Hazine (Schatzkammer) ve Kraliyet Şapeli (Burgkapelle) yer almaktadır.

Hofburg Sarayından genişletilmiş bir kanat olarak tasarlanmış olan Neue Burg’un kapısı Heldenplatz (Helden Meydanı)’a bakmaktadır. Bu meydanda Osmanlı’ya karşı zafer kazanan Prens Eugene’nin başarısını anlatan bir anıtı yer almaktadır. Neue Burg İmparatorluk daireleri olarak tasarlansa da, Neue Burg tamamlanana kadar monarşi yıkılmıştır. Burası da Etnografya Müzesi (Weltmuseum), Tarihsel Müzik Aleti Koleksiyonu (Musikinstrumente), İmparatorluk Armonisi (Kaiserliche Armani), Efes Müzesi (Ephesoskammer) ve Papirus Müzesi (Papyruskammer)’ne ev sahipliği yapmaya başlamıştır.

Hofburg Sarayı’nın Neue Burg kanadının arkasında Mozart Anıtı, İmparator Lothringen’in ve İmparator Franz Joseph’in heykellerinin bulunduğu, aristokrasinin en önemli bahçesi olan Burggarten yer almaktadır. Bu parkın içinde hoşça vakit geçirmek isteyenler Kelebek Evi (Schmetterlinghaus)’ni dolaşabilirler.

Hofburg Sarayı’nın Neue Burg kanadının ön tarafındaki Heldenplatz, Viyana surlarından kalan son parça olan Burgtor’a ev sahipliği yapıyor. Burgtor, yaya ve araç trafiğine açık, çok heybetli bir yapı ve son sur parçası olarak aslında önemli bir kapı görevi görüyor. Çünkü bu kapı, Hofburg Sarayı kompleksinden çıkıp, müze bölgesine geçilmesini sağlıyor.

Surların son parçası Burgtor’un karşısında ve Ringstraße üzerinde birbirinin aynısı olan iki mimari şaheser olan müze binası yer almaktadır. Bunlar, Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum) ve Doğa Tarihi Müzesi (Naturhistorisches Museum)’dir. Müzelerin bulunduğu meydan ise Maria Theresien Platz (Maria Theresia Meydanı)’dır. Meydanda Habsburg Hanedanlığının altın çağını yaşatan İmparatoriçe Maria Theresia’nın 1888 yılında inşa edilen devasa bir anıtı vardır.

Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi müzelerinden Viyana’nın gururu MuseumsQuartier Wien görünmektedir. Bu büyük müze alanına ulaşmak için sadece Museums Platz’ı geçmek gerekecek. 90 bin m2’lik sanat ve kültür alanındaki modern iki yapıda Leopold Müzesi ve MUMOK yer almaktadır.

MuseumsQuartier’da ayrıca uluslararası modern sanatla ilgili sergilere ev sahipliği yapan Kunsthalle Wien’de başka geçici sergiler de düzenleniyor. Eski Kış Binicilik Okulu (Winterreitschule) şimdilerde birçok konsere ve gösteriye ev sahipliği yapıyor. Burada ayrıca bir mimari merkez olan Az W, bir dans merkezi olan Tanzquartier, çocuklar için bir müze olan ZOOM müzesi, gençlere yönelik bir tiyatro olan Dschungel Wien ve hatta bir matematik merkezi vardır.

MuseumsQuartier çıkışını Mariahilfer Caddesi’nden yaparsanız, çok şık mağazaların ve restoranların bulunduğu bir cadde göreceksiniz. MuseumsQuartier çıkışını yeniden Maria Theresia Meydanı’ndan yaparsanız ileride siluetlerini gördüğünüz Viyana’nın en güzel sembollerine doğru ilerleyin. Bu sembollerden ilki bir Yunan tapınağını andıran, 1874-1883 yılları arasında inşa edilen Parlamento Binasıdır ve Ringstraße üzerinde yer almaktadır.

Parlamento Binasının (2021 yılına kadar tadilatta olacağı için ziyarete kapalı) karşısında, 1823 yılında halka açılan ve içinde Theusus Tapınağı ile İmparatoriçe Elisabeth (Sisi)’in anıtlarının olduğu Volksgarten’ı görebilirsiniz.

Parlamento Binasının yanında Viyana’nın en fazla kültürel ve sportif etkinliklerine en sahipliği yapan ve içinde Rathausmann’in demirden heykelinin olduğu Rathaus-Park’ı ve parkın arkasında Gotik tarzda inşa edilmiş devasa kuleye sahip Viyana Belediye Binası (Rathaus)’nı görmemek mümkün değil. Viyana Belediye Binası’nın devamında gözlerini alamayacağınız bir yapı olarak Rathaus-Park’ın sonunda yer alan, 1365 yılında kurulan, ülkenin bilime katkısında gelecek yüzyıllarda yaşanacak ilerlemenin temeli olan Viyana Üniversitesi, 1877-1884 yıllarında inşa edilen Barok tarzı binasında halen faaliyette. Bu bölgede Sigmund Freud Park’ının içinde, bir adak kilisesi olan ve Neo-Gotik tarzda inşa edilen Votive Kilisesi ise görülmeye değer bir yapıdır.

Ringstraße’nin Tuna nehrine doğru inen Schottering bölgesindeki Schottengasse’de önce Freyung Meydanı civarındaki iki önemli dini yapı ve anıta rastlayacaksınız. Bunlardan ilki 12. yüzyılda İrlandalı rahipler tarafından inşa edilen Schotten Kilisesi (Scottenkirsche), diğeri de içinde hem pasajı, hem kongre merkezi ve hem de Cafe Central bulunan Palais Ferstel.

Freyung meydanında bir de Avusturya Anıtı (Austribrunnen) bulunuyor. Aynı sokakta 250 metre ileride ise Am Hof Meydanı ve bu meydanda 1356’da Gotik tarzda inşa edilen Am Hof Kilisesi ile St. Mary Sütunu (Mariensäule) sizi tarihin derinliklerine götürecek.

St. Mary Sütunu’ndan Viyana’nın kalbi Stephansplatz ile St. Stephan’s Katedrali görünüyor. İlk başta bahsettiğim gibi, Stephansplatz’a çıkan üç caddeden ikincisi Karntner Caddesidir. Bu şık cadde, ortası ağaçlıklı, araç trafiğine açık, çok geniş bir caddedir. Cadde boyunca tarihe tanıklık etmiş Barok tarzına sahip binaların arasından yürüyeceksiniz. Çünkü caddenin bitiminde Herbert Karajan Platz’da, müziğin sesini duyar gibi olacaksınız. Viyana Opera Binası (Wiener Staatsopera) tüm ihtişamıyla karşınıza çıkacak.

1869’da Mozart’ın ünlü Don Juan adlı eseriyle açılışı yapılan opera binasının önünden Ringstraße’yi geçerseniz, 1867-1870 yılları arasında Yunan tapınağı gibi çatısı ve Apollo heykeliyle dikkat çeken, klasik müziğin en önemli kırmızı binası Musikverein’i ve veba hastalarının şifacısı olduğuna inanılan Aziz. C. Booromeo’ya ithaf edilen St. Karl’s Kilisesi (Karlskirsche) ziyaret edilesi yapılardır.

Viyana Opera Binasının arkasından devam edilirse, sanatın ve ihtişamın bir başka yapıtı olan çok prestijli bir müze, Albertina Müzesi görülür. Albertina Müzesinin yüksek girişi nedeniyle yürümeniz gereken şık merdivenleri, yüksek girişte yer alan dev heykel ve yol seviyesinde Abrecht veya Tuna Çeşmesi (Danubiusbrunnen) dikkatinizi çekecek. Bu çeşmedeki kadın ve erkek figürleri ile Tuna nehri ve Viyana şehrinin ilişkisi temsil edilmeye çalışılmış. Çeşmenin sağında ve solundaki heykeller, diğer nehirleri temsil etmektedir.

Albertina Müzesinin bitişiğinde, İmparatorluk düğünlerinin yapıldığı ve Habsburg Hanedanlığından ölenlerin kalplerinin gümüş kaselerde saklandığı St. Augustine’s Kilisesi vardır. Hanedanlıkla ilgili yapılar başladığına göre, Hofburg Sarayı’na yaklaştık demektir.  Kilisenin devamında Avusturya Ulusal Kütüphanesi ve okuma salonu (Österreichische Nationalbibliothek-Prunksaal) Josefplatz (Joseph Meydanı)’nda yer alıyor. İmparator Franz Joseph’in şerefine yapılan bu meydanda, imparatorun heykeli de bulunmaktadır. Ve heykelin sağında dar bir geçitten (Reitschulegasse) Michaelerplatz’a, bir başka deyişle Hofburg Sarayı’nın önüne geliniyor. Şimdi Kohlmarkt sokağından geçince karşımıza Stephenplatz ve Hofburg Sarayı çıkıyor. Çünkü şehirde turumuzu tamamladık, başladığımız noktaya geri döndük…

Bu Viyana gezi rotası, iki-üç gün içinde yürüyerek tamamlanabilir. Ancak bu şehirde ulaşımın imkanları da yabana atılamaz. Mutlaka tramvay ya da metro ile Viyana’nın iki önemli sarayı (Schönbrunn Sarayı ve Belvedere Sarayı) anıt ve parkları görülmeye değer…

 

RELATED ARTICLES

Most Popular