ATATÜRK DÖNEMİ MALİYE POLİTİKALARINA KISA BİR BAKIŞ

Geçmişimiz (dünümüz) bugünümüzü anlamayı sağlarken, dün-bugün arasında kopmayan diyalog sayesinde bugünün gelişmeleri de dünü aydınlatacak bir niteliğe bürünebilir. Bu bakış açısıyla bu hafta hem Cumhuriyetimizin 98. yılını kutlarken hem de Ata’mızın vefatının 83. yılında onu saygı ve özlemle anarken, Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk dönemi maliye politikaları ve bütçe/borçlanma serüveni için kısa bir yazı hazırladım.

Cumhuriyetin ilanından itibaren genç Türkiye Cumhuriyeti için en önemli gerekliliklerden biri siyasi ve ekonomik bağımsızlığın bir arada sağlanması olmuştur. Henüz Cumhuriyet ilan edilmeden Şubat 1923’de Atatürk’ün topladığı 1. İzmir İktisat Kongresi‘nde alınan denk bütçe ve düzgün ödeme ilkesine uyulurken, açık finansman ve borçlanmaya sıcak bakılmıyor.

Bütçede 1929 Buhran’ına dek 1925 yılı dışında bütçe fazlası elde ediliyor. 1930’larla beraber ülkemizin kendi koşullarından doğan Devletçilik yükselişe geçiyor. Özellikle 1929 Büyük Buhranı’nın etkisi ile tarım sektörünün gerilemesi ve tarımdakilerin yoksullaşmasıyla yeni bir ekonomik kalkınma denemesi, Beş Yıllık Sanayi Planları, gündeme geliyor. Bütçede ise yalnızca 1. ve 2. Beş Yıllık Sanayi Planlarının finansmanı için 1931-1933 yılları arasında açık ortaya çıkıyor.

Bu dönemin bütçe harcamalarının dağılımına da kısaca bakalım: Grafik aşağıda:

1930’ların sonuna kadar yönetim harcamalarındaki artışın etkisi ile cari harcamaların bütçe harcamaları içindeki payı artarken, yatırım harcamalarının payı da Sanayi Planlarına bağlı olarak artıyor.

1933’de Paris Antlaşması’nın imzalanması, Osmanlı’dan devralınan borcun faiz ödemelerine başlanması ve tarıma verilen sübvansiyonlar nedeniyle, transfer harcamalarının bütçedeki payında artış yaşanıyor. Ayrıca savaş döneminde yaşanan enflasyona bağlı olarak personel harcamalarındaki artış, bu dönemde cari harcamaların bütçedeki payının yükselmesine yol açıyor ama yine de kamu hizmetleri çeşitlendirilebiliyor ve kalitesi giderek iyileştirilebiliyor.

Şimdi de bütçe harcamalarını finanse eden vergi gelirlerinin dağılımına bakabiliriz. Grafik aşağıda:

Cumhuriyetin ilk yıllarında bütçe gelirlerinin temel kaynağı olarak vergi gelirleri kabul ediliyor ve ilk yıllarda bütçe gelirleri içindeki payı %80 civarında gerçekleşiyor.

Vergi yapısındaki en önemli değişim, 1925’de Aşar’ın kaldırılması, vergi yükünün kırsaldan kente kayması ve geleneksel vergiler yerine modern vergilere geçilmesi. Yol Vergisi, Kazanç Vergisi vergi sistemine dahil oluyor, zor zamanlarda İktisadi Buhran Vergisi, Muvazene Vergisi, Hava Kuvvetlerine Yardım Vergisi alınırken, 2. Dünya Savaşı döneminde artan bütçe harcamalarının finansmanında bütçe gelirleri içinde vergi gelirlerinin payı ilk kez %50’nin altına iniyor. İmdada herkesin bildiği Varlık Vergisi yetişiyor!! (Bu vergi, ayrı bir yazı konusu).

Gelelim o dönem devlet borçlarına…

Uygulamadaki ekonomi politikalarının borçlanma üzerindeki etkisi iki yönlü ortaya çıkıyor: Osmanlı’dan kalan dış borçların ödenmesi ve ulaştırma ağırlıklı yatırımların finansmanı için dış borçlanmaya başvurulması.

Bu dönemde iç tasarruf yetersizliği nedeniyle iç borçlanmaya 1933’e kadar gidilemiyor. Ancak alınan borçların nerede harcanacağı, borçlanmanın adından anlaşılıyor. Disiplin, takip, şeffaflık önemli çünkü, iç borçlanma gelirleriyle büyük ölçüde demiryolu yatırımları finanse ediliyor, bu gelirler kalkınmanın finansmanının sağlanması ve Osmanlı borçlarının ödenmesi amaçlarına da hizmet ediyor. İç borçlanma tablosu aşağıda:

Ve son olarak dış borçlanma… Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı deneyimi göz önüne alınarak uzun yıllar dış borca karşı çekingenlik devam ediyor. Dış borçlara bazı örnekler: Merkez Bankası’nın kuruluşu için gerekli sermaye dış borçla elde ediliyor. 1928 sonrasında yabancıların elindeki şirketlerin devletleştirilmesinde kısmen dış borçlar kullanılıyor. Devletçilik döneminde Beş yıllık Sanayi Planlarının finansmanında Rusya’dan 8 milyon $ faizsiz kredi, İngiltere’den de malzeme alımı için 16 milyon sterlin borç alınıyor. Diğer yandan Osmanlı’dan miras kalan borçların da ödenmesine devam ediliyor.

Buraya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkürler. Son söz… Kurtuluş savaşının yarattığı çok yönlü tahribata rağmen cumhuriyet dönemi maliye politikalarının isabetli, kararlı, şeffaf uygulamasını da kutlamak gerek. Bir gereklilik daha var kanımca; dün-bugün arasındaki diyaloğun sürmesine izin vermek.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ

29.10.2021

 

 

Diğer Yazılarım