1994 KRİZİ VE 5 NİSAN KARARLARINI HATIRLATMAK İSTEMEZDİK AMA..

1994 krizi, ona yol açan nedenler ve çözüm önerileri açısından unutmak istediğimiz ekonomik krizlerden biri. Bir daha karşılaşmadığımız türde 3 haneli enflasyona, ilginç vergi çeşitlerine (Net Aktif Vergisi, Ekonomik Denge Vergisi vb), yoksullaşmaya, refah kaybına şahit olduk. Tarihin tekerrür etmemesi dileğiyle, kısaca hatırlayalım:

1990-1993 arasında iç talep genişlemesine dayalı büyüme stratejisi izleniyor, büyüme istikrara tercih ediliyordu. Ekonomi 1992’de %6, 1993’de %8 oranında büyüyordu. Ancak enflasyon oranı yavaş yavaş %60’ları aşmaya başlıyor, ekonomide belirsizliğe yol açarak kaynak dağılımında dengesizlik yaratmaya devam ediyor, bütçe açığı ve kamu borç stoku da artış trendini sürdürüyordu.

Yüksek kamu açıklarının temelde Merkez Bankası kaynaklarıyla ile finanse edilmesi, düşük faiz politikasında ısrar edilmesi, ekonomik aktörlerin bol ve ucuz para ortamında dövize yönelmesine neden oluyor, enflasyon beklentilerini aşağıya doğru revize etmelerini engelliyor, bozulan kamu dengeleri ileriye dönük olumsuz beklentiler kısır döngüsü ile yüksek oranlı enflasyonu hazırlıyordu. Artan kısa vadeli sermaye girişi banka kredilerini beslerken buna bağlı olarak fon talebi artarak enflasyonu körüklüyordu. Bütçe finansmanında Merkez Bankası kaynaklarına başvuruluyor, bir çok banka dışarıdan temin ettikleri döviz kredilerinin önemli bir bölümünü DİBS satın alımında kullanıyordu.

Kısa vadeli DİBS’lerin payı, toplam iç borç stokunun yaklaşık %20’si kadar olmasına rağmen kısa vadelilere ödenen faiz ödemesi uzun vadelilere ödenenden daha yüksek gerçekleşti. 1994 yılında vergi gelirlerinin %45’i, 1995, 1996 yıllarında ise yaklaşık %60’ı iç borç faiz ödemelerine gitti.

1994 krizinde bankacılık sektörü derin yaralar aldı, bankalar battı, çoğunun devralınmasıyla maliyeti omuzlarımıza yüklendi. Nakit dışı iç borç stokunun toplam içindeki payı kamu kurumları ve kamu bankalarının görev zararlarının artışı nedeniyle %40’a kadar yükseldi.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının not düşürmeleriyle zaten girişi dalgalı hale gelen kısa vadeli sermaye hızla çıkmaya başlayıp, hisse senetlerinin şişmiş fiyatlarının sürdürülemeyeceği anlaşılınca döviz kurundaki yükselişin önüne geçmek için faiz oranları arttırıldı, hatta gecelik faizler İnterbank piyasasında %1000’lere ulaştı ve elbette süper bono çıkarıldı!!. Merkez Bankası da piyasadan döviz satışına geçti ve rezervleri üç ay içinde 3 milyar $ azalarak 3,2 milyar $’a indi. Enflasyon oranı %125,5’e çıkarken, ekonomi %5,5 daraldı. Bütçe açığının GSYH’ye oranı %3,9’a ve Kamu Kesimi Borçlanma Gereği/GSYH oranı %10’lara yükseldi.

Sonunda IMF geldi, 5 Nisan Kararları alındı. 700 milyon $ civarında IMF kredisi kullanıldı, TL’nin devalüasyonu serbest piyasaya bırakıldı, iç borçlar dış borçlarla ikame edilmeye başlandı, yabancı sermayenin teşvik edilmesi ve döviz girişi sağlayacak özelleştirme uygulamalarına hız kazandırılması, kamu kesiminde üretilen mal ve hizmet fiyatlarında çok yüksek oranlı ve ani zamlar yapılması ve kamu kesiminde ücret ve maaşların dondurulması şart koşuldu.

5 Nisan Kararları mali piyasalardaki dalgalanmaları hafifletti ama ekonomide yapısal reformlar yine yapılmadı. Dolayısıyla Türkiye’de kriz beklentisi o tarihten sonra da devam etti. 1994 krizi kişi milli başı gelirimizi de etkiledi. $ bazında yüksek gibi görünse de halkın refah seviyesinde düşüş yaşandığından 1993 yılındaki refah düzeyine ancak 4 yıl sonra geri dönülebildi. Üstelik yapışkan enflasyon yakamızı 10 yıl daha bırakmadı.

5 Nisan Kararlarıyla kamu gelirlerini arttırmak için Net Aktif Vergisi, Ekonomik Denge Vergisi, Ek Emlak ve Ek Motorlu Taşıtlar Vergileri bir yıllığına yürürlüğe girdi. Bu vergilerle kamu açıklarının kapatılmasına ve talebin aşağı çekilmesine çalışıldı. Özellikle Ek Emlak ve Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ödemeleri servet vergisi hasılatını iki katına çıkardı. Ancak durgunluk içindeki ekonomi vergi artışlarını içeren daraltıcı maliye politikası nedeniyle daha da daraldı. Ayrıca enflasyonist ortamda aşınan kamu gelirleri nedeniyle dönem sonunda maliye politikasının ekonomiyi yönlendirmedeki etkinliği kayboldu.

Bugün bir yandan yüksek enflasyon, rekor düzeyde cari açık, baskılanan kur, düşük faiz politikasıyla uyumlu olmayan mevduat-kredi faizleri, bozulan fiyatlamalar ortamı unutulanları hatırlatıyor, diğer yandan yanlış ekonomik kararlar ile krize neden olunurken para ve maliye politikası işlevsiz hale geliyor. Tarih ve tekerrür…

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

5 Nisan 2023

Diğer Yazılarım