LJUBLJANA – EJDERHA’NIN CENNETİ

1397

EJDERHA’NIN KORUDUĞUNA İNANILAN BU ŞEHRİ GİDİP, GÖRELİM DEDİK…

Bir haftasonuna sığdırabileceğiniz kaç seyahat alternatifiniz olabilir? Özellikle yurtdışında bir yeri daha görmeyi istiyorsanız..

Türk Hava Yolları’nın Ljubljana’ya tarifeli seferi, bu şehri 36 saatliğine keşfetme imkanı sunuyor. THY ile Sloven havayolu şirketi olan Adria Airlines her gün İstanbul-Ljubljana arasında ortak olarak karşılıklı seferler düzenliyor. Ljubljana Havalimanı şehire 25 km. mesafede. Saat başı otobüs (5 Euro ve ama Pazar günleri saatleri belirsiz), Go-Opti adındaki shuttle (10 Euro) ya da taksi ile (35 Euro) şehir merkezine rahat bir ulaşım sağlanabiliyor.

Biz de iki ay önceden uçak biletlerimizi aldık, yolculuk 1 saat 50 dakika. Gidiş Cumartesi sabah Atatürk Havalimanı’ndan 08:20, dönüş ise Pazar günü 19:55. Üstelik saat farkı nedeniyle tam iki saat daha kazanıyorsunuz. Bu sayede Ljubljana’da nehir kenarında ilk kahvemizi yudumladığımızda, cumartesi sabah saat 09.00’du.. Dejavu:)

BURASI NERESİ?

Ljubljana (Lübliyana diye okuyabiliriz-“sevilen” anlamına geliyormuş), Slovenya’nın başkenti ve ülkenin en büyük şehri. Ülke hem AB hem de Parasal Birliğe üye. Binlerce yıllık tarihinin sorumluluğunda mütevazi, sakin, estetik, kültürlü ve bize göre çekici bir başkent. Şehir, 1511 ve 1895 yıllarında önemli iki deprem yaşamış. Ünlü mimar Joze Plecnik bu şehre çok emek vermiş anlaşılan ve tarzını da şehre yansıtmış. Şehrin mimari yapısında barok tarzına çok rastladık. Üstelik süsleme ve kıvrımlı dekorlar Artnouveau tarzı mimariyi hakim kılmış, çok beğendik. Mimar Plecnik şehri bu şekilde çok zenginleştirmiş ve doğal olarak da çok planlı. Yön duygusu olmayanlar için bile ideal bir yer, asla kaybolmayacaksınız, vadediyoruz.

Ljubljana, içinden nehirler akan şanslı Avrupa şehirlerinden biri. Aslında Ljubljana’nın dışından akan Sava nehri, şehir girişinde ikiye ayrılıyor. Sağ kol olan Ljubljanica başka akarsularla birleşince debisi ve güzelliği artarak, Ljubljana’yı tam ortasından ikiye bölüyor.

Fotoğraf. Ljubljana Genel Görünüm

Nehrin her iki kenarı tüm gün capcanlı. Dilerseniz bot turu da yapabilirsiniz. Yalnız Venedik kanallarında gondol gezisi beklememek lazım, daha çok Eskişehir’de Porsuk nehrindeki bot turuna benziyor. Gece ışıklandırmalar ise nehre farklı bir atmosfer kazandırıyor.

Sava Nehri’nin bir kolu olan Ljubljanica nehri, etrafı yeşilliklerle dolu bir mavilikle güzelliğine güzellik katarak akarken, kendi üzerinde dört tarihi köprüye de evsahipliği yapıyor.

LJUBLJANICA NEHRİ VE KÖPRÜLERİ

Tripple Bridge (Tromostovje)

Bir zamanlar araç trafiğine açık olan şimdilerde sadece insanların rahatça yürümelerine ve nehrin mavisini fotoğraflamalarına imkan tanıyan, ilginç dizaynıyla Tripple (Tromostovje) Köprüsü, tam anlamıyla Old Town’da kilit konuma sahip. 1930’larda ahşap olan köprü, zamanla çeşitli açılardan restorasyon görüyor.

Fotoğraf. Tripple Köprüsü

Dragon Bridge (Zmajski most)

Tripple Köprüsü kadar eski bir tarihe sahip ve üzerinde dört büyük ejderha heykelini barındıran Dragon Köprüsü (Ejderha Köprüsü), 1848 yılında inşa ediliyor, iki yakanın güzelliklerini keşfetmek için defalarca geçtik. Bu köprü araç trafiğine açık ama trafiğin sıkışma ihtimali yok bu şehirde:)

Fotoğraf. Dragon Bridge

Cobbler’s Bridge (Cevljarski most)

Ljubljanica nehrinin diğer incisi olan Cobbler’s Köprüsü 1931-1932 yılları arasında şehrin en önemli yapılarının mimarı olan Joze Plecnik tarafından inşa ediliyor. Köprünün en önemli özelliği, üzerindeki 12 sütunu.

Pazar sabahları bu köprüden itibaren şehrin çıkışına kadar Antika Pazarı (Bit Pazarı diyenler de var) kuruluyor. Bu Pazar, sabahın erken saatlerinden itibaren bu bölgeyi canlı tutuyor.

Fotoğraf. Antika Pazarı

Butcher’s Bridge (Mesarski most)

Nehrin son incisi ve Ljubljana Old Town manzarasını fotoğraflamak isteyenlerin bir başka durağı, Butcher’s Köprüsü (Kilitli Köprü). Aslında halk arasında bir diğer adı da Kasap Köprüsü (bu ismini öğrenince geçsem mi geçmesem mi emin olamadım), 2000’li yıllarda inşa edildiği için oldukça modern bir görüntüsü var. Köprü çevresinde bize garip görünen, çağdaş sanatı temsil eden ilginç heykeller bulunuyor. Başı olmayan insan, ya da evrimini tamamlamamış bir köpek heykeli.. Pek irrite ediciydi, sonunda bir daha geçmemeye karar verdim..

Fotoğraf. Butcher’s Bridge

Köprünün demirlerinde aşkın sonsuzluğunu simgeleyen yüzlere asma kilit var. Böyle kilitli köprüleri Paris ve Köln gibi pek çok Avrupa şehrinde görmek mümkün.

LJUBLJANA MEYDANLARI VE ANITLAR

Presernov Meydanı

Şehrin tüm simgelerine ve güzelliklerine işte bu köprülerle ulaşmak mümkün. Ama şehrin kalbi, Old Town’un tam merkezinde yer alan Presernov Meydanıdır. Bu meydanın en önemli tamamlayıcıları Fransiscan Kilisesi, Preseren Anıtı ve Trippel (Üçlü) Köprüsü.

Fransiscan Kilisesi, 17. yüzyılda inşa edilmiş. Presernov Meydanı’nın ve şehrin simgesi halindeki bu kırmızı yapı, en tanıdık yüz. Adeta tüm yollar ona çıkıyor, her sokak başından görünüyor hissi veriyor insana.

Fotoğraf. Fransiscan Kilisesi


Fotoğraf. Fransiscan Kilisesi (iç mekan)

Presernov Meydanı’ndaki en önemli anıt, meydana adını veren şair France Preseren Anıtı (Heykeli). Bu heykelde şair Preseren’in yüzü, tam karşısındaki binada yer alan bir kadın heykelin yüzüne bakıyor. O kadın, yaşamı boyunca çok sevdiği ama kavuşamadığı aşkı Julia.. Şairin de nereden ilham aldığı anlaşılıyor.


Fotoğraf. Şair Preseren


Fotoğraf. İlham Kaynağı Julia

Bu meydanda 1873 yılında yapılan ve 1895 depreminde hasarlanmayan tek yapı olan Hauptman House dikkat çekiyor. 1900’lerin başında mimar Koch evi rengarenk seramiklerle kaplamış. Bu yapı Meydana renk katıyor.

Fotoğraf. Hauptman House

Old Town’ın tek kapalı alışveriş merkezi olan Galleria Emporium binası, içi modern dizayn edilmişken, dışı mimari açıdan 1900’leri yansıtmaya devam ediyor.


Fotoğraf. Galleria Emporium

Central Market

Presernov Meydanı önünden Tripple Köprüsü’nü geçince sol tarafta Pogacaryev Meydanı ve Vodkinov Meydanı arasında Merkez Pazar başlıyor (Central Market). İlk olarak daha çok hediyelik eşyalar ve şehrin varlığını yansıtan özellikle ahşap boyama ürünler, takılar, bibloların satıldığı tezgahları, sonra ilerledikçe de verimli Slovenya topraklarında yetişen taptaze meyve ve sebzelerin olduğu harika yiyecek-içecek satıcılarını görüyoruz.

Fotoğraf. Açık Pazar

Eğer acıktıysanız burada Slovenya’ya özgü krep, börek gibi sokak lezzetlerini tatmak mümkün. Pazar, adı gibi gündüz pazarı,13.30’dan sonra büyük bir sakinlik ve titizlikle kaldırılıyor.

Mestni Meydanı

Merkez Pazar’daki tezgahlardan başımızı kaldırınca, tüm ihtişamıyla karşımızda St. Nicholas Kilisesi’nin durduğunu görüyoruz. Kilise 1701 ile 1708 yılları arasında yapılmış, daha sonra 1996’da tekrar içi de dahil yeniden restore edilmiş. Freskleri ve yaldızlı sütunlarıyla iç tasarımı barok tarzda şekillenmiş bir Roma Katolik katedrali. Kilisenin yan ve ön kapısı çok etkileyici bir mimari tasarım ürünü.

Fotoğraf. St. Nischolas Kilisesi


Fotoğraf. St. Nischolas Kilisesi (ön kapı)

St. Nicholas Kilisesinin ön kapısı, Mestni Meydanı’na açılıyor. Bu meydan, tam karşı kıyıdaki Presernov Meydanı ile de birbirine bakıyor. Mestni Meydanı’nda içindeki sanat galerileri ve sergileri ile ünlü Belediye Binası ile Robba Anıtı (Çeşmesi) görülmeye değer.

Mestni meydanındaki Belediye Binası’nın her salonunda sergiye rastlamak mümkün. Bina Barok mimariyle daha da zenginleşiyor.

Fotoğraf. Mestni Meydanında ben

Orta Çağ’dan bu yana ayakta kalmaya çalışan Robba Çeşmesinin yapımına heykeltraş Robba tarafından 1743’te başlanıyor. Aslında burada yazın çeşme açık olduğu için gece ve gündüz görsel açıdan bir şova rastlanıyormuş. Biz ilkbaharın ilk günlerinde orada bulunduğumuz için çeşmeler kapalıydı. Hatta çoğu sokak çeşmesi hala buz ve dondan korunması amacıyla siyah naylonlara sarılıydı..

Fotoğraf. Robba Çeşmesi

Bu meydanda Ljubljana’nın en ünlü dondurmacısı var, Vigo dondurmacısı. Hava güneşliyse tadına bakma fırsatını kaçırmayın, çünkü mükemmel..

Stari Meydanı

Belediye Binası’nın önünden Stari Meydanı boyunca ve nehre paralel olarak yürüyüş sırasında lezzetli lokantalar, hediyelik eşya mağazaları, ünlü markalar ve bakkallar, tüm güleryüzüyle sizleri karşılıyor. Bal üretimine ve çikolataya özellikle önem veriyorlar. Mağazalara girince oldukça iddialı olduklarını anlarsınız, bir bal bu kadar mı güzel tanıtılır. Tarçınlı bal ve bal likörü almanızı tavsiye ederiz:) Sokol Gostilna’da da enfes et yemekleri, damak zevkinize hitap edecektir.

Fotoğraf. Stari Meydanından Kale’ye çıkan ara sokaklar

Bu arada yürüyüş esnasında mutlaka yukarıdaki Kale’nin varlığını hissedersiniz, onu yukarı doğru çıkan şirin ara sokaklardan görmeniz mümkün. Ama biraz sabır, çünkü yolun sonunda ünlü St. James Kilisesi sizi karşılayacak. Bu kilise, çoğunlukla ziyarete kapalı. Önemli konser ve toplantılarda akustik ortamı ve mimarisi ile göz doldurduğu için kullanılırmış. Pazar sabahı 7.45’de çalmaya başlayan çanlarla Pazar ayini arasındaki kısa süre açık olduğunu anladık ama yine de yetişip içini göremedik. Ayin biter bitmez, kapatmışlar Kapının camından flu bir fotoğraf çekebildim.

Fotoğraf. St. James Kilisesi

Ljubljana’nın başlıca cazibe merkezi olan Ljubljana Kale’sine (Ljubljana Grad) Mestni Meydanı’nın yukarı bakan her ara sokağından yürüyerek ulaşılabilir, ya da fünikülerle çıkılabilir (kale gidiş-dönüş, tarih sergisi ve kukla müzesi, seyir terası dahil kişi başı 10 Euro). 12. yüzyıldan bu yana ayakta durmaya çalışan Kale, sayısız restorasyon geçirmiş. Bugün gotik ve rönesans tarzda bir mimariye sahip. Kale’de düğün, açık sinema dahil çeşitli kültürel etkinlikler yapılıyor.

Fotoğraf. Ljubljana Kalesi

Kale’nin bir de seyir terası bulunuyor, şehrin manzarası için bulunmaz bir mekan.

Fotoğraf. Kale’den görünüm

Kale’de Slovenya Tarih Sergisi (Slovenian History Exhibition), Slovenya’nın tüm tarihini kapsayan, bu bölgede yaşamış tüm uygarlıkların (ki bu 200.000 yıl öncesine kadar gider) varlığını yansıtan objelerin replikalarını görme imkanı sunar. Orjinalleri Sovenya Ulusal Tarih Müzesi’ndeymiş. Kale’de bir de Ljubljana kukla tiyatrosu tarafından düzenlenen, Slovenya’daki kuklacılık tarihinini ve örneklerinin ortaya çıkarttığı enfes bir Kukla Müzesi (Puppet Museum) var ki, ziyaret sayesinde çocukluğumuza dönmek mümkün.

Fotoğraf. Kukla Müzesi

Kongresni Meydanı

Şimdi Kaleden aşağıya inip, Tripple ya da Cobbler’s köprülerinden karşıya geçelim. Burada nehir boyunca yürürken solda Dvorni Meydanı’na doğru nehirden uzaklaşmak pahasına, kısa merdivenlerden çıkıldığında Kongresni Meydanı’nı görebilirsiniz. Şimdi Kongresni Meydanında ağaçların altında oturup dinlenme ve Ljubljana Kalesi’ni karşıdan görme zamanı.

Bu meydanda tam bir kampüs havası var. Daha doğrusu bir eğitim ve bilim kampüsünün ortasında kalan Kongresni Meydanı’nın etrafını Ljubljana Üniversitesi (Ljubljana University), Slovenya Filarmoni Okulu (Slovenian Philharmonic), Slovenya Okul Müzesi (Slovenian School Museum), Ulusal ve Üniversite Kütüphanesi (National and University Library) adeta çevreliyor.

Ulusal ve Üniversite Kütüphanesi binası oldukça ilgi çekici. İkinci Dünya Savaşından önce yine Joze Plecnik tarafından yapılmış hoş bir yapı. Eskiden orada, köklü bir aileye ait olan Ausberg House varmış. 1895 depreminde tamamen yıkılmış.

Bu meydanı özellikle çok sevdim, kablosuz interneti bulmak sürpriz olmadı, eduroam sağolsun:)

Kongresni Meydanı’nın bizlere bir sürprizi de, İllüzyon Müzesi (Museum of Illusions). Gerçeklikten uzak, illüzyona kapılmış gibi bir saat geçirmek isterseniz, etkileyici ve akıl dolu bir müze sizi bekliyor.


Fotoğraf. Ljubljana İluzyon Müzesi


Fotoğraf. Ljubljana İluzyon Müzesi

Meydanda Ursuline Hristiyan Okulu (Ursuline Church of the Holly Trinity) binası da dikkat çekiyor. Benzerine Avrupa’da sıkça rastlanan bu Hristiyan okulu, bu meydanın etrafındaki çok önemli yapılardan biri.

Meşhur Kavala ya da Lolita pastanelerinde nefis pasta ya da bölgeye özel tatlıları tatmayı da unutmamak lazım.

Republica Meydanı

Kongresni Meydanı’nın arkası Republica Meydanıdır. Parlamento Binası, bu meydanın en önemli yapısıdır. 1960’larda inşa edilen modern bir yapı olmasına rağmen büyük kapısının etrafındaki onlarca heykel, hayli dikkat çekici.

Parlamento Binasını, eski Yugoslavya’nın unutulmaz başkanı Tito’nun cenaze töreninin yayınlandığı TV görüntülerinden (1980) hatırlıyorum ve onun cenaze arabasının tören için getirildiği bina olarak çocukluk hatıralarımda yer alıyor. Bu kez aynı binayı canlı görebilmek çok etkileyiciydi.

Bu meydanda, oldukça modern tasarlanmış olan ve sanat hayranı Slovenya’lıları memnun edecek bir de Kültür ve Kongre Merkezi (Cankarjev Dom) mevcut.

Republica Meydanı’ndan şehrin en büyük parkı olan Tivoli Parkı görünüyor. Ancak parka ulaşmak için çok beğendiğimiz bir bulvardan geçmek durumundasınız, Subiceva Bulvarı. Hemen tüm büyükelçilik ve konsolosluklar bu geniş bulvarda yer alıyor. Biraz ilerisi ise başka ünlü bir meydan: Kahramanlar Meydanı.

Kahramanlar Meydanı

Bir şehrin olmazsa olmazı böyle bir meydan olsa gerek. Kahramanlar Meydanı’ndaki (National Heros Square) anıtların özelliklerini ve ülkenin tarihini de bu meydanda kısmen öğreniyoruz.

Bu meydanın etrafı da sanatla çevrili. Önce Ljubljana Opera ve Bale (SNG Opera in Balet Ljubljana) dikkat çekiyor. Yine Aida operası vardı cumartesi gecesi.

Fotoğraf. SNG Operan in Balet Ljubljana

Kültür ve sanata doymayan bir şehirmiş burası. Çünkü yaklaşık 250 bin nüfuslu başkentte, 20’nin üzerinde müze var. Hepsinin ziyaretini iki güne sığdırmak mümkün olmaz. Ancak Slovenya Ulusal Tarih Müzesi (Slovenian Museum of National History), Modern Sanat Müzesi (Museum of Modern Art), Slovenya Ulusal Galerisi (National Gallery of Slovenian) birbirine çok yakın konumda. Ulusal Galeri’de etkileyici bir resim sergisinin görsel şovu unutulamaz. Zoran Music’in resim sergisi. Binaların muhteşem mimarisi ise göz kamaştırıcı.

Fotoğraf. National Gallery of Slovenian

St. Cyril ve Methodius Kilisesi, müzeler bölgesine çok yakın bir konumda. Tivoli Parkına neredeyse bitişik. Kilise, 1932-1936 yılları arasında yapılmış, daha sonra Slovenyalı bir ressam tarafından ikonlarla dekore edilmiş. Kilisenin tepesinde altın haç bulunan beş kubbe, dışarıdan rahatlıkla görünüyor.

Fotoğraf. St. Cyrill ve Methodius Kilisesi

TIVOLI ŞEHİR PARKI

Spor, sanat, tarih ve doğayla içiçe, her köşesi ayrı güzel bir park, Tivoli. Başkentlilerin uğrak yeri. Parkta Ulusal Karşılaştırmalı Tarih Müzesi (National Museum of Contemporary History), parkın hemen girişinde. Harika bir köşkün içerisinde Slovenya tarihini 1908’den günümüze fotoğraflar ve canlandırmalarla önünüze seriyor.

Fotoğraf. Ulusal Karşılaştırmalı Tarih Müzesi

Buralara gelip de, bitkilerin sesini duyacağım hiç aklımıza gelmezdi. Evet, Tivoli Parkının içindeki Botanik Bahçesini ziyaret ettiğimizde, önce bitkilere müzik dinletildiğini düşündük. Ancak bahçede ilerledikçe ses giderek bozuldu, çatlamalar arttı. Steklenik adlı bir teknikle bitkilerin köklerine yerleştirilen iletken çubuklar, kristaller ve hopörler aracılığıyla, bitkilerin kendi aralarındaki sohbete şahit olduk) müthişti.

Fotoğraf. Tivoli Parkı


Fotoğraf. Botanik Bahçesi’nde Steklenik Makinesi ile Bitkilerin seslerini duyma ayrıcalığı

Ve, başladığımız yere geri dönüyoruz. Kırmızı yapıyı özledik. Yine Subiceva Bulvarı’ndan geri dönebilirsiniz ya da önemli bir kumar merkezinin, lüks markaların mağazalarının, Union Otelin ve Artnouveau tarzı binaların bulunduğu Miklosiceva Bulvarı boyunca şehri dinleyerek Fransiscan Kilisesi’nin arkasına çıkabilirsiniz. Tren istasyonuna ve Otobüs terminaline (Havalimanı ve Göller Bölgesi otobüsleri buradan kalkıyor) yine Miklosiceva Bulvarı’ndan geriye doğru Tivoli Parkı yönünde giderek ulaşabilirsiniz.

Bu mütevazi, sakin, zarif şehri haftasonuna sığdırmak mümkün. Peki ya çevre güzellikler? Slovenya Alplerinin incisi Bled Gölü, Postovja Mağaraları ve Bohinj’i gezmeye zaman kalmadı. Gidip görürsem, mutlaka yazarım..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz