Cumartesi, Nisan 20, 2024

NE ZAMANDIR BORÇLUYUZ?

Ülkemizde her zaman önemini korumuş borç sorununun geçmişi, oldukça eski. Türkiye Cumhuriyeti günümüzde hala yüksek düzeyde seyreden borçlulukla, Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan borç sayesinde tanışıyor. 1950’lerden itibaren de uygulanan ekonomi politikaları sonucu kamu açıkları vermekte hiç zorlanılmıyor, hatta kamu açıklarını denetim altında tutmak bir yana, finansman yöntemi olarak en iyi öğrenilen şey, borçlanma oluyor.

1980 sonrası ekonomi politikalarında dönüşüm ile veri kamu kesimi açıklarının finansmanında tercih vergilemeden yana değil, finansman araçları olarak para basma veya borçlanmadan yana oluyor. Para basma aracının kullanımın yarattığı yüksek oranlı enflasyonun yanı sıra, borçlanma aracı da borç faizlerinin bütçe üzerinde tahrip edici etkisini ortaya çıkarmaya devam ediyor.

1980 dönüşümüyle birlikte dünya ekonomisiyle bütünleşme yolunda atılan adımlardan finansal serbestleşme yabancı piyasalar ile entegrasyonu sağlayıp, dış kaynağın ülkeye girişinin yolunu açıyor. Ancak söz konusu serbestleşmeden sonra sermaye girişleri uzun vadeden çok, kısa vadeli ve spekülatif amaçlı olarak gerçekleşiyor. Türkiye, küresel düzeyde artan yabancı sermaye karşısında sermayeyi çekmede o yıllarda başarılara imza atmasına rağmen, dış borçlanmaya da hızlı bir şekilde devam ediyor.

2000’lere doğru para basmaya yönelik yasal kısıtlamalar bu finansman yöntemini gündemden uzaklaştırırken, iç ve dış borçlanma, piyasa dinamiklerinin yönlendirmesi ve rehberliği ile gerçekleştiriliyor. Bütçe disiplinine yönelik atılan adımlar, kamunun üretim kapasitesini arttıran yatırım harcamalarından ve gelir dağılımını düzenleme fonksiyonu olan sosyal harcamalarından feragat edilmesine yol açıyor. 2001 krizi ise, halihazırda bir borç çıkmazı içerisinde bulunan Türkiye’de borç yükünün toplumsallaşmasına, bütçe aracılığıyla rantiye kesimine gelir aktarımının hızlanmasına neden oluyor.

2008 yılından bu yana içinden geçmekte olduğumuz küresel kriz hemen tüm dünya ekonomilerinde büyüme oranlarını aşağıya çekiyor, işsizlik, dış ödeme güçlükleri ve kamu maliyesi göstergelerinde bozukluklar baş gösteriyor. Türkiye de dış ve iç talep daralması, dış kredi azalışı ve ekonomiye duyulan güvensizlik açılarından krizden etkilenen ülkeler arasına katılıyor. Küresel likiditenin daralması ve belirsizlik sonucu, dış kaynak ihtiyacı da artıyor. Ekonominin küçülmesi, vergi tabanının daralmasına ve bütçe açığının yeniden artmasına neden oluyor. O yıllarda alınan kriz önlem paketleriyle bu denge daha da kötüleşiyor. Küresel krizin ilk yıllarında 274,8 milyar TL olan iç borç stoku 2013 yılında 403,1 milyar TL’ye, toplam brüt dış borç stoku da 280,9 milyar $’dan 392,7 milyar $’a çıkarak, adeta kendini yeniliyor.

Türkiye, 2018 yılı sonu itibariyle iç borç stoku 586,1 milyar TL’yi, toplam brüt dış borç stoku da 450,1 milyar $’ı aşan, küresel krizin ilk yıllarına göre daha borçlu bir ülke. Üstelik 2013 yılı milli gelir büyüklüğümüz 950,3 milyar $’dan 2018 yılı sonunda 763 milyar $’a gerilerken, toplam dış borç stokunun milli gelir içindeki payı %41,3’den %53,8’e tırmanmış oluyor.

İçinde bulunulan borç çıkmazı, makroekonomik göstergeler ve kamu bütçesinin şekillenmesi üzerinde yarattığı olumsuz etkileri nedeniyle, ülkemizin geleceğini kendi kararları ile belirlemesini engelleyici bir olgu. Yaşanan kur dalgalanmaları, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar, güvensizlik ve belirsizlik ortamı yaratarak, ekonomimizi şoklara açık hale getiriyor. Hâlâ, Türkiye ekonomisinin genel denge görünümünde giderek belirginleşen sorunları aşamıyoruz.

Nedir bu sorunlar:

  • 2003 yılından bu yana belirginleşen özel sektör tasarruf-yatırım açığı nedeniyle Türkiye’nin kendi tasarruf veya kaynağı dışındaki dış tasarruf veya kaynak kullanımı,
  • Özel kesim eliyle büyüme modelinin işlerliğine rağmen, 300 milyar $’ı aşan özel sektör borcu,
  • Uygulamadaki kur ve faiz politikaları

Tüm bunlar ve daha fazlası, borçluluğu derinleştirip faiz yükünün bütçedeki tahribatını arttırıyor. Ekonomimiz, üretim faktörlerinin düşük verimlilik katkıları çerçevesinde, hızlı ekonomik büyüme için yeterli iç tasarruftan yoksun halde, dış ödeme güçlüklerine maruz kalıyor.

Çözüm önerileri:

  • Bir yerli üretim politikası ve verimlilik artışı ile büyümenin desteklenmesi,
  • İç borç stokunun döviz ve faiz yapısının, stratejik ölçütlerin gözden geçirilmesi,
  • Kamu kesimi açıklarının finansman yollarına yönelik disiplinin sağlanmaya çalışılması,
  • Tüm bu önerilere ilişkin niyetin, hem siyasi kararlılık hem de toplumun tüm kesimlerinin ortak kararı olması.

 

 

RELATED ARTICLES

Most Popular