17 AĞUSTOS DEPREMİNİN “EK VERGİLERİ” 6 ŞUBAT DEPREMLERİNDE KARŞIMIZA ÇIKAR MI?

 

Ülkemizde yaşanan 17 Ağustos 1999 ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin insani ve ekonomik felakete dönüşmüş olması, sadece doğa olayının tahribatı olarak yorumlanamaz. Çünkü yerleşim yerlerinin saptanmasından konut, işyeri, otel, kamu kurumu ve okul olarak kullanılan binaların inşaat koşullarına baktığımızda, söz konusu doğa olayının temel nedeninin belirli bir ekonomik, toplumsal zihniyet ve dünya görüşü olduğunu görürüz. 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen 6 Şubat depremleri de yine ve yeniden “deprem değil, bina öldürür” ifadesini maalesef doğrulayan felaketlerdendir.

Can kaybının yanında yerleşimde ve üretim merkezlerinde büyük kayıplara yol açan afetlerin devlete maliyeti ve genel bütçe yükü en çok merak edilen konuların başında geliyor. Ekonomik ve nüfus yerleşimi açılarından son derece önemli illerimizi kapsayan bölgenin kısa sürede yaralarının sarılamayacağı belli ve afetlerin kamu maliyesi alanında yansıması, farklı kanallardan gerçekleşir. Hem vergi terkini yoluyla kamu geliri azalışı hem de altyapı tesislerinin inşası, geçici ve kalıcı mesken temini vb. yükümlülükler nedeniyle kamu harcaması artışı bir aradadır. Böyle afetlerde gerek kamu gelirlerinde gerekse kamu harcamalarında ilk anda ani değişimler görüldüğü gibi, uzun dönemli değişmelerin görülmesi de kaçınılmazdır.

17 Ağustos depreminde bölgede meydana gelen ciddi boyutlardaki tahribatın ve zararın giderilerek hayatın mümkün olan en kısa sürede normale dönüştürülmesi amacıyla, karşı karşıya bulunulan gelir ihtiyacının en sağlıklı kaynağının kuşkusuz vergi olması nedeniyle Deprem Vergisi Tasarısı hazırlanmış, depremde zarar gören vatandaşların, getirilen yükümlülüklerin kapsamı dışında bırakılması prensibi benimsenmiştir. Bu Tasarıyla;

– 1998 yılında beyan edilen gelir veya kurumlar vergisi matrahları ile bu yılda elde edilen ve belli miktarın üzerindeki ücretler, bina, arsa ve araziler, motorlu taşıtlar, cep telefonları üzerinden bir defalık ek vergi ödenmesi öngörülmüştür. Ayrıca bankalar tarafından verilen çekler Değerli Kâğıtlar Kanunu kapsamına alınmıştır.

4481 sayılı kanun[1] ile ekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik program kapsamına ek kaynak yaratılmak üzere olağanüstü-geçici vergiler ihdas edilmiş, bu kanun kamuoyunda Deprem Vergisi Kanunu olarak hafızalarda yerini almıştır. Anılan kanun ile vergi gelirleri arttırılmaya çalışılırken, kamu borçlanma gereğinin düşürülmesi, buradan hareketle de iç borçlanma faizleri üzerinde olumlu bir etki yaratılması amaçlanmıştır. Mükelleflere ek vergi yükü getiren bu düzenlemenin, ekonomik ve mali etkileri yönünden çeşitli eleştiri ve tartışmaları yapılırken, bir de hukuki yönden geriye dönük vergileme yapıldığı yönünden eleştiriler dile getirilmiştir.

1998 yılı kazanç ve iratlarını yıllık beyanname ile beyan eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, yine 1998 yılı ticari ve mesleki kazançları götürü usulde tespit edilen gelir vergisi mükellefleri ile bu kanunun yayınlandığı tarihte ücret geliri elde eden ve 1998 yılında elde ettikleri ücretlerinin vergi matrahı toplamı 12 milyar TL’yi (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki tutar) lirayı aşan ücretliler, matrahları üzerinden %5 oranında Ek Gelir Vergisi ile Ek Kurumlar Vergisi mükellefiyeti altına girmişlerdir. Yine 4481 sayılı Kanun ile Emlak Vergisi mükellefleri ile MTV mükellefleri de 1999 yılı emlak vergisi matrahları ile 1999 yılı için tahakkuk ettirilen MTV tutarı kadar bir defaya mahsus olmak üzere Ek Emlak ve Ek MTV vergisine tabi kılınmışlardır. Ek olarak 4481 sayılı Kanuna göre, 31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere de, her nevi cep telefonu işletmeleri tarafından verilen tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri, Bolu, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerinin merkez ve ilçelerindeki abonelere verilecek hizmetler hariç, %25 oranında Özel İletişim Vergisine tabi kılınmıştır. Tüm bunların yanında meydana gelen depremlerin maddi zararlarını telafiye yönelik aynı kanunda Özel İşlem Vergisi ile Faiz Vergisi de uygulama alanına dahil edilmiştir.

4481 sayılı Kanun kapsamındaki ek vergi gelirlerinin uygulamadaki ilk 2000 yılı ilk 4 aylık sonuca göre vergi gelirlerine oranı %13 olmuş, bir başka deyişle ek vergiler Nisan 2000 itibariyle normal vergi gelirlerini %13 oranında arttırmıştır. Buna göre bu vergi tiplerinin vergi gelirlerine katkısına bakarsak; Ek Gelir Vergisinin binde 3, Ek Kurumlar Vergisinin binde 7, Faiz Vergisinin %8,5, Özel İletişim ve Özel İşlem Vergilerinin de %1’er civarında katkıları olmuştur (Tablo 1).

Tablo 1. 17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ EK VERGİLER TAHSİLATI

(BİN TL) (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki durum)

Ocak 2000 Şubat 2000 Mart 2000 Nisan 2000 Toplam
EK GELİR 7.765 8.151 9.200 7.113 32.229
EK KURUMLAR 9.752 14.152 21.091 10.670 55.665
FAİZ VERGİSİ 158.580 115.991 141.990 258.558 675.119
EK MTV 8.514 4.956 20.948 12.974 47.392
EK EMLAK VERGİSİ 25.294 5.915 2.273 15.994 49.476
ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ 14.892 16.869 29.350 27.953 89.064
ÖZEL İŞLEM VERGİSİ 10.139 23.321 17.072 15.019 65.551
1.014.496

Kaynak: İlgili Yıllar Kamu Hesapları Bültenleri

 

Vergi gelirleri, 2000 yılında 1999 yılının aynı dönemine göre Ocak ayı için %121,2, Şubat ayı için %229,5, Mart ayı için %159,8 ve Nisan ayı için de %80,9 artış göstermiştir. Ocak-Nisan toplamında vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %141,3 oranında artış göstermiştir.

Ek vergilerin yıllık sonuçları ise Tablo 2’den görülebilir.

Tablo 2. BÜTÇE GELİRLERİ TAHSİLATI
(1998-2003) (BİN TL) (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki durum)
 
1998
1999
2000
2001
2002
2003
KONSOLİDE BÜTÇE GELİRLERİ TOPLAMI
11.811.065
18.933.065
33.440.143
51.542.970
75.592.324
100.250.427
 –  GENEL BÜTÇE TOPLAMI
11.635.611
18.657.677
33.040.903
50.890.481
74.603.699
98.558.733
 –  VERGİ GELİRLERİ TOPLAMI
9.228.596
14.802.280
26.503.698
39.735.928
59.631.868
84.316.169
 –  GELİR VERGİSİ
3.481.752
4.936.551
6.212.977
11.579.424
13.717.660
17.063.761
 –  KURUMLAR VERGİSİ
748.383
1.549.525
2.356.787
3.675.665
5.575.495
8.645.345
 –  EK GELİR VERGİSİ
                        –
21.370
95.619
                         –
                         –
                          –
 –  FAİZ VERGİSİ
                        –
5
1.640.655
382.209
41.372
                          –
 –  EK KURUMLAR VERGİSİ
                        –
29.952
197.278
                         –
                         –
                          –
 –  MOTORLU TASITLAR VERGİSİ
65.867
126.201
201.157
398.868
695.937
1.206.187
 –  EK MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ
                        –
41.497
67.829
                         –
                         –
808.438
 –  EK EMLAK VERGİSİ
                        –
2
64.549
                         –
                         –
                          –
 – DAHİLDE ALINAN KDV
1.589.060
2.433.262
4.487.808
7.289.543
11.542.749
15.389.547
 – EK VERGİ
70.046
144.526
532.528
820.346
                         –
                          –
 – TAŞIT ALIM VERGİSİ
128.180
204.200
429.580
302.900
                         –
                          –
 – ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
                        –
                        –
                           –
                         –
13.648.790
22.299.243
 – AKARYAKIT TÜKETİM VERGİSİ
1.069.631
2.247.996
3.268.774
5.658.541
                         –
                          –
 – BSMV
315.098
466.063
858.154
1.511.207
984.568
1.159.763
 – DAMGA VERGİSİ
240.718
355.690
704.478
833.885
1.313.556
1.707.181
 – HARÇLAR
193.038
249.672
453.728
750.670
1.142.279
1.591.034
 – ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ
                        –
5
415.872
592.072
852.250
1.048.050
 – ÖZEL İŞLEM VERGİSİ
                        –
7.964
212.863
344.031
579.798
722.925
 – DIŞ TİCARETTEN ALINAN VERGİLER
1.317.351
1.976.954
4.289.401
5.551.053
9.487.175
12.578.666
 – BEDELLİ ASKERLİK ÖZEL GELİRİ
                        –
                        –
282.283
                         –
10.000
                          –
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA
71.944.700
107.374.258
171.494.210
247.266.207
362.109.648
472.171.775
Kaynak: HMB, gib.gov.tr, muhasebat.gov.tr

17 Ağustos depremi vergi gelirlerinde tahribat ortaya çıkarmıştır. Vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı 1998’de %21 iken 1999 yılında %13,8’e inmiş, 2000 yılında %15,5 olmuştur. Bu azalışta hem ekonomik kayıpların hem de vergi terkininin etkisi büyüktür.

1998 yılında Gelir Vergisinin gelirinin vergi gelirleri içindeki payı %38 iken 1999’da %33,3’e ve 2000’de %23,4’e gerilemiştir. Ek Gelir Vergisinin vergi gelirleri içindeki payı 1999’da 21,3 milyon TL ile binde 1, 2000 yılında 95,6 milyon TL ile de binde 4 olarak gerçekleşmiştir.

Kurumlar Vergisinin gelirinin vergi gelirleri içindeki payı 1999’da %10,5’den 2000 yılında %8,9’a gerilemiştir. Ek Kurumlar Vergisinden 1999’da 30 milyon TL gelir elde edilmiş ve vergi gelirleri içindeki payı binde 2 olmuştur. 2000 yılında Ek Kurumlar vergisi ile elde edilen gelir 197 milyon TL’ye ulaşmış ve vergi gelirlerinin içindeki payı binde 7’ye yükselmiştir.

4481 sayılı Kanun ile ilk kez yürürlüğe giren Faiz Vergisi 2000 yılında 1.641 milyon TL ile vergi gelirlerinin %6,2’si kadar oldukça yüksek bir vergi hasılatının elde edilmesini sağlamıştır. Bu hasılatın en önemli nedeni, enflasyon oranının üzerindeki faiz oranıdır. 1999 yılı enflasyonu %68,8 iken faiz oranı %80’in üzerindeydi. 2000 yılı yıllık enflasyonu %39 iken 2000 yılı politika faizi 6. ayda %51, 11. ayda ise %98’e ulaşmıştır. Bu şartlarda da Faiz Vergisi ile 2001 yılında 382,3 milyon TL ile o yılki vergi gelirinin %1’ine eşit vergi geliri elde edilmiştir.

Ekonomik büyümeyi sekteye uğratan ve gelir dağılımının bozulmasına neden olan ekonomik krizler ya da afetler yaşandığında biz maliyecilerin sıklıkla dile getirdiği ama uygulanması çok güç olan Servet Vergileri, 17 Ağustos 1999 depreminin ardından kısmen uygulama alanı bulmuştur. O yıl Motorlu Taşıtlar Vergisi ödeyenler Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, Emlak Vergisi ödeyenler de Ek Emlak Vergisi ödeyerek depremin maliyetine ve gelir ve servet dağılımını bir noktaya kadar iyileştirmeye katkı sağlamaya çalışmıştır. Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi gelirinin 1999 ve 2000 yılları bütçesine katkısı vergi gelirlerinin binde 3’ü kadar olurken, Ek Emlak Vergisi ile de 2020’de 64,5 milyon TL elde edilerek bütçeye katkısı vergi gelirlerinin binde 2’si kadar olmuştur.

4481 sayılı Kanun ile ilk kez yürürlüğe giren ve geçici olarak uygulanması gerekirken günümüze kadar gelen Özel İletişim Vergisinin 2000 yılı geliri 416 milyon TL ile o yılki vergi gelirlerinin %1,6’sına, 2001 yılında 592,1 milyon TL ile %1,5’ine, 2002’de 852,3 milyon TL ile %1,5’ine ve 2003’de 1.048 milyon TL ile o yılki vergi gelirlerinin %1,4’ine ulaşmıştır. 4481 sayılı Kanun ile bir başka vergi olan Özel İşlem Vergisi de ilk kez yürürlüğe girmiş, uzun yıllar vergi sisteminde kalmıştır. Bu verginin gelirleri de 1999 yılında toplam vergi gelirlerinin binde 1’i iken 2000’de binde 8, 2002’de binde 9 ve 2003’de ise %1’i kadar hasılat getirmiştir.

Sonuç olarak 4481 sayılı Kanun ile ihdas edilen vergi gelirlerinin 1999 yılı tahsilatı toplamı 100,8 milyon TL’ye, 2000 yılı tahsilatı ise 2.695 milyon TL’ye ulaşmıştır. Bu ek vergilerin gelirleri 1999 yılındaki vergi gelirlerinin binde 1’i bile değilken, 2000 yılı vergi gelirlerinin %10,2’sini oluşturmuştur. Ayrıca söz konusu ek vergiler 2000 yılında o yılın GSYH’sinin de %1,57’sine eşit bir vergi geliri oluşturmuştur.

6 Şubat depremlerinin yaralarının sarılmasında bütçeye ek gelir sağlaması açısından, 1999 yılındaki 4481 sayılı Kanun ile getirilen Ek Vergiler yeniden yürürlüğe girse, bütçeye ne kadar ek gelir elde edilir?

6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin yaşandığı dönem, hem Türkiye ekonomisinin gevşek para politikasının uygulamasıyla yüksek enflasyon, rekor dış ticaret açığı gibi bozulan makroekonomik göstergelere sahip olduğu, hem de genel seçimlerin çok yaklaştığı bir dönemdir. Bir yandan asgari ücret zammı, EYT, vergi affı gibi seçim ekonomisi uygulamaları diğer yandan genişlemeci maliye politikası, depremin yaralarını sarmada halktan Ek Vergiler yoluyla fedakârlık isteyen düzenlemelerle çelişecektir.

Yine de ek vergiler gündeme gelirse, bütçeye ne kadar katkı sağlayabilir diye 1999 ve 2000’deki uygulama sonuçlarından tahminde bulunabilirim:

  • 2000 yılında ek vergiler 2000 yılı vergi gelirlerinin %10,2’sini oluşturmuştu. Dolayısıyla bu yıl yüksek enflasyonun etkisiyle vergi gelirleri beklentinin üzerinde gerçekleşip 2,3 trilyon TL’yi aştığından, ek vergilerin hasılatını 2,3 trilyon TL’nin %10,2’si, yani 240 milyar TL civarında tahmin etmekteyim (vergi terkini yapılan bölgelerdeki mükellefler muaf olmak kaydıyla). Yaklaşık 240 milyar TL’lik vergi gelirinin ek vergilere dağılımı da şu şekilde olabilecektir:
  • 2000 yılında Ek Gelir Vergisi hasılatı, o yılki Gelir Vergisi hasılatının %1,54’ü olmuştu. 2022 yılı Gelir Vergisi hasılatı 356,4 milyar TL olup %1,54’ü 5,5 milyar TL’lik Ek Gelir Vergisi hasılatı
  • 2000 yılında Ek Kurumlar Vergisi hasılatı, o yılki Kurumlar Vergisi hasılatının %8,4’ü olmuştu. 2022 yılı Kurumlar Vergisi hasılatı 507,5 milyar TL olup %81,4’ü 42,6 milyar TL’lik Ek Kurumlar Vergisi hasılatı
  • 2000 yılında Ek MTV hasılatı, o yılki MTV hasılatının %33,5’i olarak gerçekleşmişti. 2022 yılı MTV hasılatı 356,4 milyar TL olup %33,5’i olan 8 milyar TL’lik Ek MTV hasılatı beklenebilir.
  • 4481 sayılı Kanun ile hayatımıza giren ve bir daha çıkmayan Özel İletişim Vergisinin vergi gelirleri içindeki payı ilk yıllardaki yüksekliğini korumadığı gibi, daha önce uygulandığından yeniden olağanüstü gelir kalemleri arasında yeniden yer almayacaktır. Dolayısıyla Ek Vergi düzenlemesi yapılırsa, 1999’daki Özel İletişim Vergisi ya da Özel İşlem Vergisi yerine ilk kez hayata geçecek bir yeni vergi yaratılması söz konusu olabilir.
  • 4481 sayılı Kanun ile vergi sistemine giren ve geçici olarak uygulanan bir başka vergi de Faiz Vergisi Bu vergi de yeni yapılacak ek vergi düzenlemesinde yeniden gündeme gelmeyecektir. 1999, 2000 yıllarında enflasyon oranı üzerinde bir patikada belirlenen faiz oranları nedeniyle Faiz Vergisi oldukça yüksek randıman sağlamıştı. Oysa 2021 Eylül ayından bu yana enflasyonun en önemli nedeni olarak kabul edilen gevşek para politikası ile (bu yazıyı yazdığım gün TCMB politika faizini 50 bps indirerek %8,5 yaptı) politika faizi ve enflasyon oranı arasında 50’lere varan negatif reel faiz söz konusu olduğundan, böyle bir vergiden randıman sağlanamayacaktır.

Yine de 1999’da mükelleflere ek vergi yükü getiren 4481 sayılı Kanun ile 6 Şubat depremlerinin maliyetini karşılamak için Ek Vergiler getirilirse, bu vergiler 2022 yılı matrahlarına uygulanacağından ekonomik ve mali etkileri yönünden çokça tartışılacak ve özellikle hukuki yönden geriye dönük vergileme yapılacağı için eleştirilecektir.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ

23.2.2023

[1] 26.11.1999 tarih ve 4481 sayılı “17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”. 26.11.1999 tarih ve 23888 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

 

AFAD’IN KURUMSAL VE MALİ YAPISI

 

6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem yaşadık. Arama-kurtarma çalışmalarında, depremin yaralarının sarılmasında AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) hakkında çok şey yazıldı, söylendi.

AFAD, 2009 yılında deprem kuşağında ve oldukça riskli bir ülke olan Türkiye’de etkin bir afet yönetim politikasına geçişte faaliyet göstermek için kurulan bir Genel Bütçeli Kamu İdaresidir.

Ancak Türkiye’de AFAD kurulmadan önce de afet yönetiminden sorumlu kurumlar vardı. Özellikle çok büyük kayıpların yaşandığı, ülke ekonomisini derinden sarsan 1999 Marmara Depreminin yaşandığı dönemde çeşitli Bakanlıklara ve Başbakanlığa bağlı genel müdürlüklerden; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı olarak 1950’li yıllarda kurulan Afet İşleri Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ve Başbakanlığa bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü faaliyetteydi. Ayrıca Türkiye’de sivil savunma, İl Sivil Savunma Müdürlükleri sayesinde il bazında da örgütlüydü.

5902 sayılı Kanun’a istinaden Başbakanlığa bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığına bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü kapatıldı. Tüm bu kurumların yetki ve sorumluluğu tek bir merkezde, tek çatıda toplandı. İl Sivil Savunma Müdürlükleri yerine İl Özel İdaresi bünyesinde Valiye bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri oluşturuldu.

Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan Savunma Sekreterliği ve Savunma Uzmanlığı birimleri kaldırıldı. Sivil Savunma Koleji’nin adı, Afet ve Acil Durum Eğitim Merkezi olarak değiştirildi.

Kapatılan bu birimlere ait her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme, borç ve alacaklar, kayıt ve dokümanlar 31.12.2008 tarihi itibariyle AFAD’a Başkanlığa ve ilgili il özel idaresine devredilerek, 2009 yılı itibariyle AFAD Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş oldu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş ile birlikte Başbakanlık kurumu kaldırıldığı için 15.7.2018 tarihinde yayımlanan 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile AFAD İçişleri Bakanlığına bağlandı.

Türkiye geniş bir coğrafyaya sahip ve afetlerle sıklıkla karşılaşan bir ülke. AFAD’ın adı geçen kurumların kapatılmasıyla faaliyete başlaması afet yönetimini merkezileştirmiş oldu. Ayrıca taşrada afetle mücadele eden birimlerin bulundukları yerlerdeki il özel idarelerine devredilmiş olması, tüm taşra örgütlenmesinde il özel idarelerinin valiliklere bağlı olması sonucu afet yönetimi siyasal etkilere duyarlı hale geldi. Deprem gibi hızlı karar alınması ve hızla müdahale edilmesi gereken afetlerde yetki ve sorumluluk tek merkezde toplandı.

AFAD genel bütçe kapsamında bir kamu idaresi olduğundan, AFAD’ın bütçesi ve ayrıntılarına ilişkin tüm veri seti Hazine ve Maliye Bakanlığının sitesinden incelenebilir. Bir kamu idaresinin ödenekleri de vergilerle finanse edildiğinden Bütçe, afetlerden etkilensin etkilenmesin tüm vergi mükelleflerini ilgilendirir.

AFAD’ın 2022 yılı bütçe ödenek teklifi 2,4 milyar TL olarak belirlenmişti. Haziran ayında ek bütçe çıkarıldığı için bu ödenek teklifi yaklaşık %80 oranında arttırıldı. AFAD bütçesinin 2022’de %30’u personel harcamalarına, %5’i mal ve hizmet alım giderlerine, %30’u da yatırım giderlerine ayrıldı. 2022 yılı ek bütçeyle beraber ilk 9 ayda AFAD’ın gerçekleştirdiği harcama tutarı 6,3 milyar TL olarak gerçekleşti. Bu tutar 2022 bütçesinin binde 32’sidir. 2021 bütçesinin binde 7’sidir.

AFAD gibi genel bütçeye dahil pek çok kurum var. Örneğin yıllar itibariyle Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün ödenek teklifi yaklaşık AFAD’ın 2 katıdır. Yine bir karşılaştırma yapmak gerekirse örneğin Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi AFAD bütçesinin yaklaşık 7 katıdır. AFAD bütçesinin %30’u personel harcamalarına ayrılırken, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin %96’sı personel harcamalarına ayrılmaktadır.

AFAD’ın 2023 bütçesi 6,8 milyar TL olarak öngörülüyor. Bu bütçenin %26’sı personel harcamalarına, %4,4’ü mal ve hizmet giderlerine ve %25’i de yatırım giderlerine ayrılmış durumda. 2023 bütçesinde personel, mal ve hizmet ile yatırım giderlerine ayrılan pay, 2022’den daha düşük. AFAD 2023 bütçesinden binde 5’lik pay almış durumda. Diyanet İşleri Başkanlığının payı ise yaklaşık %1.

AFAD’ın geçmiş yıl bütçelerine de kısaca bakmak gerekirse; 2013 yılı bütçesinden aldığı pay binde 26, 2015’de ise binde 23.

AFAD’ın bütçesi 2021’den 2022 yılına %16,1 oranında arttırılırken, Göç idaresi Genel Müdürlüğünün bütçesi bir önceki yıla göre %50,6 ve Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi de %24 oranında arttırıldı.

Fakat 2023 yılında AFAD’ın bütçesi bir önceki yıla göre, yani 2022’ye göre %33,6 oranında azaltıldı. Bu esnada Göç İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesi %42,2 ve Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi de %56,6 oranında arttırıldı. Ayrıca İletişim Başkanlığının bütçesi 2022’den 2023’e %100 arttırılırken, olumlu bir gelişme olarak söyleyebiliriz ki İklim Değişikliği Başkanlığının bütçesi %105 arttırıldı.

Oysa 2015 yılında AFAD’ın bütçesi bir önceki yıla göre %18,5 artırılmıştı. O yıl Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi sadece %5,5 oranında arttırılmıştı. 2015 yılında genel bütçeli kamu idareleri arasında ne Göç idaresi Genel Müdürlüğü vardı, ne de İklim Değişikliği Başkanlığı vardı. Göç ve iklim sorunlarıyla bundan 7-8 yıl önce bu kadar meşgul olacağımızı bilmiyorduk ama deprem bu topraklarda hep çok büyük bir riskti, bugün yaşadıklarımızdan net bir şekilde görülüyor. Gelecek ise hem çok riskli hem de belirsizliklerle dolu.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ

10.2.2023

6 ŞUBAT DEPREMLERİ VE KAYBEDİLEN “YAŞAM”LAR

 

İçinde bulunduğumuz hafta, en uzun, en karanlık, ulusal yas haftası. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat gecesi 04:17’de yaşanan 7,7’lik deprem ve aynı gün 13:24’deki 7,6’lık depremle derinden sarsıldık. Acımız tarif edilemez, yaşananların telafisi şu an çok zor görünüyor.

Tüm hafta ekonomiye dair “parasal” hiçbir konuyu dinlemedim, konuşan da olmamıştır sanırım. Depremin ekonomiye etkileri, deprem vergileri, vergi terkini, afet fonu gibi “parasal” mevzuları yazmayı ve yazıldıysa da okumayı içim almadı. Çünkü yitip giden yaşamlar, aynı bayrağın altında, aynı yurt sınırları içinde birlikte yaşadıklarımızdı, birbirimizden haberdar olsak da olmasak da. O nedenle eğer bir şeyler yazacaksam, o mutlaka “insan”a dair olmalıydı.

Acı bir rastlantı; 6 Şubat günü saat 10:00’da TÜİK 2022 yılına ait Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçlarını açıkladı. Türkiye nüfusu 2022 sonu itibariyle 2021 yılına göre 600 bin kişi artarak 85.279.553 kişiye ulaşmış. Ağrı, Muş, Kars, Gümüşhane, Hakkâri, Ardahan gibi bazı illerimizde bir yıl içinde nüfus kısmen azalırken, diğer illerde de artmış.

Depremden etkilenen 10 ilimizin (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa) Türkiye nüfusuna oranı %15,74. 2022 yılı nüfusumuza oranladığımızda bu büyük yıkımdan 13.423.001 kişinin etkilendiği ortaya çıkıyor.

Depremden etkilenen iller arasında nüfusu az olan illerimiz, Kilis ve Osmaniye. Kilis’in nüfusu Türkiye nüfusunun binde 17’si, Osmaniye’ninki binde 66’sı. Adıyaman’ın nüfusu Türkiye nüfusunun binde 74 iken, Malatya’nınki ise binde 95’i, yani %1’e yakın.

Depremin yıktığı nüfusça daha kalabalık illerimiz var. Diyarbakır 1.804.880 kişilik nüfusu ile Türkiye nüfusunun %2,12’sini barındırıyor. En kalabalık il Adana ve Adana’nın nüfusu 2.270.406 kişi ile Türkiye nüfusunun %2,67’sini oluşturuyor. Gaziantep’in nüfusu 2.154.051 ve bu ilimizde Türkiye nüfusunun %2,53’ü yaşıyor. Şanlıurfa, bu bölgede kalabalık illerimizden biri, nüfusu 2.170.110 kişi ve Türkiye nüfusunun %2,54’ü bu ilimizde ikamet ediyor. Depremin merkez üssü Kahramamaraş’ta 1.177.436 kişi yaşarken bu nüfus Türkiye nüfusunun %1.38’ini oluşturuyor. Son olarak en büyük can kaybının olduğu ve kurtarma ekiplerinin ve yardımların geç ulaştığı Hatay’ımızın nüfusu 1.686.043 ile Türkiye nüfusunun %1.98’i.

Bu yazıyı yazdığım 9 Şubat 2023 13:30 itibariyle depremde can kaybı 14.014’e, yaralananların sayısı da 63.794’e yükselmişti. Deprem uzmanları ölü ve yaralı sayılarının önümüzdeki günlerde çok daha fazla artacağından endişeliler.

Türkiye’nin değişik dönemlerde çizilen deprem haritasına göre 5 deprem bölgesi bulunuyor. Birinci derece deprem bölgesi Türkiye yüzölçümünün %42’sini oluştururken, ikinci derece deprem bölgesi de %24’ünü oluşturuyor. Ama haritada ilk göze çarpan maalesef depremin yıktığı illerin çoğunun zaten Doğu Anadolu Fay hattının üzerinde bulunduğudur.

6 Şubat depremlerinin yıktığı illerin yüzölçümü büyüklüğü de yıkımın ne kadar geniş bir alanda meydana geldiğini gösteriyor. 10 ilin toplam yüzölçümü 99.035 km2 ve Türkiye yüzölçümünün %12,64’ü.

Görüyoruz ki Türkiye nüfusunun %15,74’ü, Türkiye’nin %12,64’ü büyüklüğünde bir alanda kilometrekareye de 135 kişi düşecek şekilde yaşıyordu.

Bu arada TÜİK’in bu istatistiğinde İstanbul için de bazı bilgiler var. İstanbul’da km2’ye 3.062 kişi düşüyor. Çünkü İstanbul’da yaşayan yaklaşık 16 milyon kişi, Türkiye yüzölçümünün binde 6,5’ine sığmaya çalışıyor, 30-50 katlı binalarda üst üste yaşıyor. Büyük bir İstanbul depreminde AFAD’ın bu depremdeki kurtarma ekiplerinin kat kat fazlasına ihtiyaç olacak, tabi zamanında ulaşılabilirse.

Normal zamanlarda istatistiklerde demografiye, ekonomiye dair pek çok olguyu “sayı”larla ifade etmek alışık olduğum bir durum. Ama maalesef “insan”, deprem nedeniyle, kazaen, ihmal ile can verdiğinde “sayı”larla ifade edilmesi hiç alışılacak bir durum değil, olmamalı da.

 Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ

9.2.2023